ABD ve Batıhegemonya dışında KörfezVe Orta Doğuülkeler artık barışı sağlamak için adımlar atıyorlar. ÇinceSuudi Arabistan ve İran’ın arabuluculuğunda uzlaşılmasıyla dokuz yıldır savaş halindeydi. Yemen’de Barış görüşmeleri başladı. Suudi Arabistan ve Yemen’deki Husiler, iki yıllık geçiş dönemi ve çeşitli hakların verilmesi konulu ilk toplantısını 9 Nisan’da Yemen’in başkenti Sana’da gerçekleştirdi.
İran bağlantılı Şii Husilerin 2014 yılında başkent Sana’da kontrolü ele geçirmesinin ardından Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri liderliğindeki 9 ulustan oluşan bir koalisyon, Mart 2015’ten itibaren havadan askeri müdahaleye başladı. , ülke Husiler, Suudi destekli hükümet güçleri ve BAE destekli güçler arasında bölündü. Yemen, açlık ve salgın hastalıkların yanı sıra ölümlere ve altyapının tahrip olmasına neden olan ambargolara maruz kaldı.
BM’ye göre, Suudi liderliğindeki savaş, Arap dünyasının en fakir ülkesinde yaklaşık 400.000 ölüme neden oldu ve bunların yaklaşık yüzde 60’ı gıda, su ve sağlık hizmetlerine erişim eksikliği gibi sorunlardan kaynaklanıyor.
“İşler artık sadece Amerika’nın ya da Batı’nın istediği gibi değil”
Ortadoğu Araştırmaları Merkezi (ORSAM) Körfez Araştırmaları Uzmanı Doç. Dr. Mustafa Yetim, bölgedeki değişim sürecini şöyle anlattı:
“Ortadoğu’da farklı ve yeni bir döneme giriyoruz. Küresel ve bölgesel siyasette işler artık Amerika’nın veya Batı’nın olmasını istediği gibi değil. Çok kutuplu bir sürece tanık oluyoruz. Ortadoğu bunun gerçekleştiği en değerli coğrafyalardan biridir. Yemen de bundan etkilenecek bölgelerden biri. Genel olarak Yemen, hem küresel hem de bölgesel güçlerin çatışma alanlarından biriydi. Bu nedenle, bölgesel aktörlerin çatışması veya uzlaşmanın gerçek gelişimi bu ülkeyi doğrudan etkiler. İç savaş başlamadan önce 30 milyon nüfusu olan, sonra 20 milyon insanın insani ihtiyaçlarla mücadele ettiği, şimdi ise 4 milyon insanın yerinden edildiği bir meseleden bahsediyoruz. Burada da İran, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin üç önemli aktör olarak farklı Yemenli grupları desteklediğine tanık oluyoruz. Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan Come on hükümetinden sonra merkezi hükümet olarak bilinen aktörler olan Güney Geçiş Konseyi’ni, İran ise Husileri destekliyor.”
‘Suudiler 2015’ten beri Husilere karşı savaş ve çatışmayı tercih ediyor’
Doç. Dr. Yetim, ” Sada şehrinde doğan Husiler, 2014 yılında başkent Sana’yı ele geçirdi. Sana’nın alınmasının ardından Suudiler, 2015’ten itibaren Husilere karşı savaş ve çatışmayı tercih etti. O dönemde ABD’de Trump iktidardaydı, Suudi Arabistan ve BAE ittifakını desteklemek. İran’a karşı ise bu süreci dışlama, tecrit etme ve tamamen etkisiz hale getirme politikaları vardı. Ama bu olmadı. Birleşik Arap Emirlikleri, 2018 yılı itibarıyla Yemen’den çekilmeye başlamış ve akabinde İran ile diyalog görüşmelerine başlamıştır. Yemen’de insan hakları ihlallerine ve insani dramlara neden olan ve Batı tarafından eleştirilen Suudiler, yavaş yavaş İran’la müzakere ve normalleşme sürecine girdi.” ekledi.
Normalleşmenin aktörleri kimlerdi?
“Çin merkezli ilerleyen normalleşme süreçleriyle bu sefer gerçekten tarihi bir sürece tanık oluyoruz. Suudi Arabistan yetkilileri Sana’a, yani işgalci olarak gördükleri, darbeci gördükleri ve Tespit Harekâtı’nı birlikte yürüttükleri Husiler’e bir merkez heyet gönderdi.”
“Umman’ın bu süreçte çok ciddi bir rolü olduğunun altını çizmek gerekiyor. Umman, İran, Suudi Arabistan ve Suriye yönetimi ile ilişkilerini hiçbir zaman kesmeyen, Husileri terör örgütü olarak görmeyen ve bir şekilde onlarla diyalog kanalları kuran Körfez İşbirliği Konseyi’ndeki ilginç örneklerden biri. Tabii Kuveyt, Katar gibi ülkeleri de sayabiliriz. Dolayısıyla bu sürecin başlamasında ve İran ile Suudi Arabistan arasındaki normalleşme sürecinde Umman’ın etkisinin ve öneminin altını çizmeliyiz. Şimdi bu süreç neye yol açabilir? Sadece Yemen meselesi değil, Lübnan, Suriye ve Libya’da da emsal gelişmeler yaşanıyor. Yani Ortadoğu klasik Arap ayaklanmaları öncesi kodlarına dönerken ve burada küresel aktörlerin artan farklılıklarını görüyoruz yani sadece Amerika merkezli değil Çin, Rusya ve diğer küresel aktörlerin etkisi arttıkça. burada bölgesel aktörler nezdinde bu tür normalleşme gelişmelerinin güçlenmesi ve çatışma alanları, çatışma ve çatışma alanları bulmaları muhtemeldir. Olumlu sonuçlar göreceğiz” dedi.
Doç. Dr. Mustafa Yetim, Yemen’in geleceği hakkında şunları söyledi:
“Yemen’de birlik olma ihtimali çok uzak. Yani müzakereler olacak, müzakereler olacak, çeşitli açılımlar yapılacak. Belki Birleşik Arap Emirlikleri ile Suudi Arabistan arasında kurulan Güney Geçiş Konseyi, Islah hareketi ile merkezi hükümet aktörlerini birleştiren Başkanlık Konseyi için bir emsal teşkil edebilir. , BAE tabanlı kümeler burada birleşebilir. Ancak bunun her zaman kırılgan ve bölgesel güçler arasındaki ilişkilere bağlı kalması normaldir.”
Rusya ve Çin etkiyi nasıl değerlendirmeli?
ORSAM uzmanı Yetim, alternatif aktörler olarak nitelendirdiği Rusya ve Çin’in bölgedeki etkisini şöyle anlattı:
“Alternatif küresel aktörler artık Orta Doğu’da daha belirgin bir rol oynuyor. Bunlar konuşabileceğimiz şeyler bile değildi. Ortadoğu, geleneksel olarak Batı’nın egemen olduğu bir bölgedir. Ancak şimdi farklı gelişmeler yaşanıyor. Yani Suudi Arabistan gibi klasik müttefikleri olarak gördüğümüz Birleşik Arap Emirlikleri ve hatta Katar gibi ülkeler kendi yöntemleriyle daha istikrarlı bir politika izlemeye başlıyorlar. Alternatif aktörler her taraftan konuşabilir. Örneğin Amerika İran’la konuşamaz ama Çin iki tarafla da görüşebilir. Yoksa Türkiye’nin Rusya’daki stratejilerine baktığımızda da öyle değil mi? Mesela Suriye’nin normalleşmesini Moskova üzerinden yürütüyoruz. Dolayısıyla tabii ki burada alternatif aktörlerin varlığı Ortadoğu’daki istikrar ve normalleşme süreçlerine ayrı bir katkı sağlıyor.”