Sur Belediyesi Eşbaşkanı Fatma Gulan Önkol: Çiçek gibi bir Sur istiyorum
DİYARBAKIR – Diyarbakır’ın merkez ilçesi Sur’un DEM Partili Belediye Eşbaşkanı Fatma Gulan Önkol ile Sur’un ve belediyenin sorunlarını konuştuk. Ancak bununla yetinemedik ve en genç belediye eşbaşkanlarından biri olan Önkol’un hayat hikayesini de konuştuk. Çünkü Önkol’un hayatı, son 30 yılda Kürtlerin yaşadıklarını da özetler nitelikteydi.
“Başka bir kuzenim vardı yanımda. Ceylan’ı duymuştuk ve çok öfkeliydik. Karakolun önüne gittik, kollarımızı açtık ve ‘Bizi de vurun’ diye bağırdık. Daha ortaokula gidiyorduk.”
Sur Belediyesi Eşbaşkanı Fatma Gulan Önkol, kuzeni Ceylan Önkol’un bir havan mermisiyle ölümünden sonra yaşadıklarını böyle anlattı. Ceylan Önkol’u hatırlıyorsunuz, değil mi? Hani karakoldan atılan bir havan mermisiyle mi yoksa hayvanlarını otlatırken yerde gördüğü havan mermisiyle mi öldüğü açıklığa kavuşmayan 12 yaşındaki Ceylan Önkol. Fatma Gulan Önkol’a, “Bir akrabalığınız var mı?” diye sorunca bu anektodu anlattı.
Ancak Lice’nin bir köyünde doğan Önkol, sadece Ceylan’ın değil, daha birçok acıyı yaşayarak ve tanıklık ederek büyüdü. Doğduğu köy yakıldığında, dediğine göre, 2 ya da 3 yaşındaymış. Köyde yaşamak konusunda ısrarlı olan ailesi, en yakın köye göç etmiş ancak bu köy de yakılmış. Göç ettikleri diğer köy de… Önkol, “Göç ettiğimiz 3-4 köy de yakılınca Lice’ye göç ettik. Ancak koruculuk dayatılıyordu babama, sonunda Adana’ya göç ettik” diyor.
İlkokulu Adana’da okumuş Önkol. Aslında gittikleri yerde çok da yabancılık çekmemişler. Çünkü Liceli birçok kişi varmış gittikleri yerde ve birçoğu, tıpkı Önkol ailesi gibi, zorunlu göçe maruz kalmış ailelerdir.
Adana’da geçen zamanla ilgili hatıralar biraz silik olsa da yoksulluk ve siyaset Önkol’un hafızasındaki yerini koruyor: “Seyhan ilçesine bağlı Çamlıbel Mahallesi’ne yerleşmiştik. Babam hayvanlarını satmış, kirada kaldığımız eve birkaç parça eşya almış. Ama aile politikti. Annem, babam, ağabeyim, ablam hep partide çalışıyorlardı.”
ÇEYİZ SANDIĞINDAKİ ATA TOHUMLAR
Adana zorunlu göç ettikleri bir şehirdir, gurbettir, sürgün yeridir. Fatma Gulan Önkol küçüktür ve bunun pek farkında değildir daha. Ama annesi ve babası, bir gün Diyarbakır’a dönme hayali ile yaşıyorlar Adana’da.
“Annemin çeyiz sandığında tohumlar vardı” diyor Önkol. Tohum. Çeşitli sebzelerin tohumu. Bir gün köyüne döndüğünde bu ata tohumlarını ana toprağa ekecek, o toprağa ait lezzet yeniden boy verecek.
Önkol da bu tohumlardan yokmuş. Ancak, en azından şimdilik, bir sorun değil bu. Çünkü memleket hasreti çeken aile, yaklaşık 10 yıl sonra topraklarına geri dönme şansını bulabilmiş. Önkol’un annesi köyde ve bu tohumlar emin ellerde.
BİBER GAZI, SLOGANLAR, EYLEMLER, YÜRÜYÜŞLER…
Önkol’un inşaatlarda çalışan ağabeyi, biriktirdiği para ile annelerine bir ev alıyor Bağlar’da. Aile bu eve yerleşiyor. Gulan Önkol, eğitimine burada devam ediyor. Siyasi bilinç de burada gördüklerinden sonra oluşmaya başlıyor:
“Bütün olaylar, eylemler bizim gözümüzün önünde oluyordu. Sokak eylemlerine, hak ihlallerine çok fazla şahitlik ettim. Aşırı polis baskısı vardı. İşte çocuğun kolu benim gözümün önünde kırılıyor. Bir çocuğa 15 kolluk görevlisi birden saldırıyor. Ve bunların hepsini görüyorsun ve biber gazıyla büyüyorsun. Çünkü hemen hemen her gün olaylar var ve sürekli biber gazı, eylem, sloganlar, yürüyüşler… Bunlara şahit olduğun için ister istemez politik bir kişilik ediniyorsun. Lise yılları böyle geçti. O dönem açlık grevleri var, ana dilinde eğitim talep ediliyor ve burada kitlesel büyük eylemler yapılıyor. Lisede gençlik çalışmalarındaydım. Bizler de dahil oluyorduk çalışmalara bir ucundan. Bu nedenle ‘Üniversitede hukuk ya da siyaset okuyacağım’ diyordum.”
SUR’DA SESSİZLİK VE KORKU GÜNLERİ
Önkol, Mardin Artuklu Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler okudu. Okuduğu yıllar, şehir merkezlerinde şiddetli çatışmaların yaşandığı döneme denk geliyor. Okulu bitirdiğinde Diyarbakır’a dönüyor ve sivil toplum örgütleriyle birlikte merkez Sur ilçesinde çalışmalar yürütüyor. Kadınlar ve çocuklar öncelikli çalışma alanıdır. Çatışma döneminin yarattığı travma, özellikle kadınlarda ve çocuklarda belirgin bir şekilde gözlemlenmektedir.
Sur’da çalışmaya başladığında Önkol’un dikkatini çeken ilk şey, sessizlik ve korku olmuş. Şöyle anlattı: “Derin bir sessizlik vardı. Korku hakimdi Sur’da. Dernek olarak orada çalışma yürütüyoruz ve aileler çok kaygılı yaklaşıyor bize. Öte yandan bizim olduğumuz sokakta tarikatların kurumları var, dini örgütlenmeler var. Orada bağımsız bir dernek olarak çocuklar ve kadınlar için bir çalışma yürüttüğünde çok ciddi bir önyargıyla karşılaşıyorsun. Bunu güven vererek aştık. Çocukların ve kadınların uğrak yeri oldu derneğimiz. Çocuklarla psikososyal çalışmalar yürütüyorduk. Ama kimi zaman şiddet başvuruları da bize geliyordu. Ya da işte işsizlik talebiyle, yoksulluktan kaynaklı destek talebiyle de gelenler oluyordu. Çünkü kayyım süreciydi ve insanlar yalnız kaldıklarını hissediyorlardı. İrade olarak tanımadığı kayyımı muhatap alıp gidip oradan bir şey istemiyorlar. Halk için çalışan, çabalayan bir toplum kuruluşu gördükleri zaman doğrudan oraya yöneliyorlardı. Bize de birçok konuda danışmak ya da yardım talep etmek için geliyordu insanlar.”
SUR’DAN GÖÇ DEVAM EDİYOR
Sur, bilindiği gibi esas şehirdir, Diyarbakır’dır. Şehir büyüdükçe surların dışında yapılaşmaya gidiliyor ve zamanla surların dışında apartmanlardan oluşan başka bir şehir inşa ediliyor. Esas şehir, Sur ilçesi kimliğini ediniyor.
“Diyarbakır’ın kalbi” Sur’da gerçekleşen çatışmalarda tarihi mahalleler yıkıldı ve burada yaşananların izlerini silmek üzere Diyarbakırlıların “ucube” diye nitelendirdiği yeni evler yapıldı hükümet tarafından. Belediyelere kayyım atandı.
Önkol, işte bu sürecin ardından geldi Sur’a. Aslında Sur, Önkol’un yabancısı olduğu bir ilçe değildi çünkü Sur Belediyesi Eğitim Destek Evi’nde hazırlanmıştı üniversiteye. Sur’da çalışarak hem gönül borcunu ödeyecekti hem de son yıllarda aldığı yaralarla zor durumda olan Sur halkına elini uzatmış olacaktı.
SUR’DA BİTMEYEN TRAVMA
Ve sonunda, Önkol, Sur Belediyesi Eşbaşkanı seçilerek hizmet etme imkanını yakaladı.
Sur, Önkol’un deyişiyle, özel politikaların yürütüldüğü bir ilçe. Yaraları henüz kapanmadı. Buradan göç etmek zorunda kalanların sorunları çözülmedi. Gazi Caddesi turistik olsa da iç taraflarda yoksulluk diz boyu. Uyuşturucu, hırsızlık ve fuhuş, Sur’da yaşayanların en büyük derdi. Göç, belli belirsiz olsa da daha çok ekonomik nedenlerle devam ediyor.
Önkol, çatışmaların ardından geldiği ve belediye eşbaşkanı olduğu Sur’u şöyle anlattı: “Okulu bitirip Sur’a geldiğimde kadınlarda ve çocuklarda savaşın etkisini görebiliyorduk. Hala da görüyoruz. Seçimden sonra yaptığımız kadın buluşmalarında 2015’ten kalma travmaları görüyorum. Kadınların 10’da 6’sı antidepresan kullanıyor, demek ki o süreç hala atlatılamadı. Aslında toplumun her ferdinde bir şekilde görülüyor bu travma. Onarıcı, iyileştirici bir çalışmaya çok fazla ihtiyaç duyuluyor. Çünkü insanlar kendini yalnız hissediyor. Bir terk edilmişlik hali var. Son dönemlerde burada yürütülen özel politikalarla göç verme hali var. İnsanların ‘Burası artık güvenli bölge değil, burada kendimizi güvende hissetmiyoruz’ söylemi çok fazla artmaya başladı. Bunun da belli başlı sebepleri var. Yani o yürütülen özel politikalar kapsamında kadınlar, çocuklar, gençler maddeye, fuhuşa sürükleniyor.”
‘BELALI OLDUĞUNU HİÇ DÜŞÜNMEDİM’
Çatışmalarda aldığı yaralar iyileşmeden çehresi değiştirilmek istendi Sur’un. Tarihi yapılarını talan etmek için pusuda bekleyenler var. Yoksulların yabancılık çektiği bir yaşama biçimi ve ekonomi ikame edilmek isteniyor. Bu ve benzeri nedenlerle Sur, Diyarbakır’ın çilekeş ve belalı ilçesi haline geldi.
Öte yandan bütçesi en zayıf olan Sur’a Belediyesi eşbaşkanı olmak cesaret ister.
“Dört yıllık bir emeğim vardı Sur’da ve 8 yıl sonra belediyeyi halkın seçtiği bir kişinin yönetecek olması heyecan vericiydi” diyen Önkol, Sur’un belalı olduğunu ise hiç düşünmediğini belirtiyor.
‘BİR TIK DAHA SORUMLULUK ALDIM’
Ancak belediye öyle mi? Belediyenin kendine özgü bir işleyişi ve sorunları olduğu muhakkak. “Bakış açısı çok önemli” diyor Önkol ve şöyle devam ediyor: “Kadına, çocuğa, doğaya bakış açısı çok önemli. Kendimi her anlamda, her alanda yeterli gördüğüm için söylemiyorum ve her zaman gelişime açık olmalıyız diyorum. Bildiklerimizin üstüne her zaman yeni bir şeyler katabilmeliyiz. Dünden daha farklı olmalıyız. O ayrı bir şey. Ama ben kendimi Sur’a karşı sorumlu hissediyordum. Zaten sivil alanda Sur için bir şeyler yapıyordum. Sadece alan değiştirdim, bir tık daha fazla sorumluluk aldım. Daha çok alana ve kişiye ulaşma imkanım olacak. Bu nedenle eşbaşkanlık için başvuru yoluna gittim. Hani sorumluluk duygusundan gelen bir şeydi. Sur’un çok yoksul bir belediye olduğunu, kendine yetebilen bir ekonomisinin olmadığını bilerek geldim.”
Aday olduğunu ailesiyle paylaşan Önkol, öyle net konuşmuş ki babası, “Başına bir iş gelir, vazgeç” diye itiraz edememiş aday olmasına. Annesi ise seçim propagandası sırasında desteğini esirgememiş, hep yanında olmuş ve köy köy birlikte dolaşmışlar.
Önkol, seçim sürecini, “En güzel dönem” diyerek tarif ediyor: “Belediye ne durumda, nasıl bir enkaz devralacağımızı bilmiyorduk. Ancak herkes kenetlenmiş, herkes kazanmaya odaklanmıştı. Çünkü bizim olanı geri alacaktık. Herkesin motivasyonu buydu. Gerçekten. Bir günde üç defa serum vurduğumu hatırlıyorum. Ama yine de çalışmalara devam ediyorduk. Eşbaşkanım keza öyle, çalışma arkadaşlarımız öyle. Hatta bir arkadaşımız safra kesesini aldırmalıydı, ameliyatı seçim sonuna bıraktı. Bizim olanı geri alacaktık ve halkımıza hizmet edecektik, tek motivasyonumuz buydu.”
‘KAYYIMDAN KALAN ALIŞKANLIKLARI DEĞİŞTİRECEĞİZ’
DEM Partili Fatma Gulan Önkol, Sur Belediyes’ini kayyımdan devraldı. Belediyeye adım atar atmaz karşılaştığı şey, belediyede alışık olmadığı hiyerarşik bir düzenin kurulduğu olmuş.
“Biz yoldaşlık, arkadaşlık temelinde bir yapılanmaya gidiyoruz. Sivil toplum alanında da bu böyleydi. Ama işte belediyeye geliyorsun ve kayyımın tahribatlarından biriyle karşılaşıyorsun. İnsanlar önünde el pençe, ‘Efendim’ deyip duruyorlar. Bu bana çok yabancı gelmişti. Biz kimin efendisiyiz? Burada halkın iradesini temsil ediyoruz, o ayrı bir şey. Ama biz kimsenin üstünde değiliz. Kayyımla çalışanlara soruyoruz, kayyımın yüzünü hiç görmemişler. Binaya neredeyse hiç gelmemiş, kimseyle teması olmamış. Geldiğinde de çalışanların önünde böyle el pençe durmasını istemişler. O itaat, biat kültürü beni çok şaşırttı. Bu denli beklemiyordum.”
Önkol, tüm birimlerle tek tek konuşarak eşbaşkanlığı ve partilerini, nasıl bir belediyecilik tutumu sergileyeceklerini anlattıklarını söylüyor. Önkol, şunu da ekliyor sözlerine: “Sur halkı kayyımdan talep etmediklerini haklı olarak bizden talep ediyor.”
‘KAYYIMIN ADAMLARI’
Kayyım döneminde işe alınanlar, önemli mevkilere getirilenlerin çalışmak konusunda isteksiz davrandıkları ileri sürülüyor. Nasılsa kayyım gelecek ve belediye eski düzenine dönecek beklentisiyle raporlarla günü kurtarmaya çalışan personelin varlığı da herkesin malumu.
Önkol, belediye personelinin motivasyonunu üçe ayırıyor: Birincisi, ekmeğimin peşindeyim, kayyımla da seçilmiş başkanla da çalışırım diyenler. İkincisi, belediye başkanı bizim partidendir, diyenler ve üçüncüsü, ben DEM Partili başkanla çalışmak istemiyorum, diyenler. Bunlar tabi bunu açık açık söylemiyorlar. Ancak çalışmak konusunda isteksiz davranıyorlar ve raporlar alarak işe gelmiyorlar.
Önkol, “Biliyorsunuz belediyeyi aldığımızda bir temizlik krizi yaşandı, çöpler zamanında toplanmadı ve bir kirlilik oluştu. Bunun propagandası yapıldı. Herkesi töhmet altında bırakmak istemem ama çalışanlarımız da esnaf da bu propagandaya alet oldu. Bu bir hazmedememe meselesiydi ve şimdi sıkı bir denetimle önemli oranda çözdük temizlik meselesini” diyor.
‘BİZ BU İHTİMALİ KONUŞMUYORUZ’
Kayyım döneminde başkan yardımcılığına atanan, müdür yapılan personelin aylarca “kayyım atanacak” propagandası yaptığını ifade eden Önkol, bunların başka alanlara geçtiğini ve çalışmak zorunda olduklarını belirtti. Rapor alarak işe gelmeyenleri hem emek komisyonuna hem de üst kurula bildirdiklerini söyleyen Önkol, bu tutumun birlikte çalışma barışına ve ahlakına uygun bir tutum olmadığını vurguladı.
Önkol’un kayyım beklentisi içinde olan personele mesajı ise şöyle: “‘Kayyımı bekliyoruz’ demek, kayyımı çağırmak ve aynı zamanda onu yasallaştırmak, legalleştirmek anlamına geliyor. Biz kayyım ihtimalini konuşmuyoruz, bunu düşünmüyoruz. Olabildiğince hizmete odaklanıyoruz. Nasıl daha iyi bir çalışma üretebiliriz, onu konuşuyoruz. Çünkü kayyım gündemde oldukça bu senin çalışma arkadaşına da olumsuz bir şekilde yansıyor. Biz kayyım hiç gelmeyecekmiş gibi çalışıyoruz.”
KALDIRIM İŞGALİ İÇİN ÇÖZÜM ARANIYOR
Önkol, temizlik meselesini konuşurken Büyükşehir Belediyesi’nden zabıta desteği aldıklarını da söyledi. Önkol’a, özellikle Gazi Caddesi ile Melik Ahmet Caddesi’ndeki kaldırım işgalini de sorduk.
Önkol, seyyar kebapçılarla görüştüklerini, Esnaf ve Sanatkarlar Odası ile toplantı yaptıklarını söyledi. Dediğine göre bir komisyon da oluşturulmuş.
“Eleştiriler çok fazlaydı. Sarı çizgi var, zamanında öyle bir yöntem uygulanmış ve buna uyulmuyor. Hem işportacılar hem de esnafla konuştuk. ‘Bakın biz böyle bir uygulamaya gideceğiz, bilginiz olsun’ dedik. Önce bilgilendirdik sonra uygulama aşamasına geçildi. Bu noktada hala çalışıyor arkadaşlarımız. Ama şöyle bir şey de var, bölge yoksul bir bölge. Yani mekan sahibi için söylemiyorum ama işportacılar ciddi anlamda yoksullukla mücadele ediyor ve yıllardır bu işi yapıyorlar.
Onlarla konuştuk ve onlar da kendilerine bir yer bulmamızı istediler. Şimdi bunun üzerine çalışıyoruz. Kimseyi mağdur etmeden bu meseleyi çözeceğiz.”
‘YERİNDE DÖNÜŞÜM İLE KİMSEYİ MAĞDUR ETMEYECEĞİZ’
Çatışmalar sırasında ve sonrasında Sur’da yüzlerce ev yıkıldı. Bunların arasında tescilli olanlar da vardı. Sonuçta birçok insan evsiz kaldı ve Sur’dan göç etmek zorunda bırakıldı. Ancak göç edenlerin hemen hepsinin Sur’da yaşamak arzusunda olduğunu söylemek mümkün. Devletin önerdiği parayı kabul etmeyenler mahkemeye başvurdular. Hükümetin dayattığı kentsel dönüşüm ile ilgili sorunlar devam ediyor. Sur Belediyesi bu konuda nerede duruyor ve mağdur olduklarını ifade eden Sur halkına destek olabilecek mi?
Fatma Gulan Önkol, Sur mağdurlarını Göç Der Eşbaşkanlığı yaptığı dönemden tanıdığını hatırlatıyor. Mağduriyetlerini ve taleplerini o dönemden biliyor. Acele Kamulaştırma Davası üzerinden hak taleplerine destek sunmuşlar.
“Ancak” diyor Önkol ve şunları söylüyor: “Oralar Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na, TOKİ’ye bağlanarak belediyenin sorumluluk alanından çıktı. Yani biz oraya çivi bile çakamıyoruz. Sadece işte çöpünü topluyor, temizliğini yapabiliyoruz. Oraya dair bir söz hakkımız şu anda yok. Ama mülk sahipleri davayı hala sürdürüyor. Hem bizden hem partiden beklentileri var. Bence oraya dair bir inisiyatif oluşturulmalı. Yerinden edilen ailelerin bir araya geldiği, oraya dair bir söylem ürettikleri ve oranın kaderini, geleceğini belirleyen oradan çıkarılan aileler olmalı bu inisiyatifin içinde. Halk ne isterse imkanlar oranında, olabilirliği ölçüsünde biz de destek olmaya hazır olmalıyız. Neticede 2015 sürecinde ciddi anlamda hak ihlaline uğrayan ailelerin en çok söylem üretme hakkının olduğunu düşünüyorum.”
Anzele çevresinde de bir dönüşüm projesi var. Önkol, bu proje ile ilgili şu bilgileri verdi: “Anzele Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve Büyükşehir Belediyesi’nin inisiyatifinde. Aslında bu proje yıllardır askıda bekliyorken kayyım sürecinde bir anda aktif edildi. Ve yaklaşık 300 aileyi ilgilendiriyor. 2015 sürecinde ne yaşanmışsa aynı şey onlar için de yaşanıyor. İşte evin durumu tespit ediliyor ve 150 bin, 300 bin gibi bir para veriyorlar ailelere. Ve diyorlar ki, ‘Biz sizden bu parayla burayı satın alıyoruz, gidin nerede yaşıyorsanız yaşayın.’ Ailelerin dediği şey de şu: Biz 300 bine yıllık kiramızı dahi ödeyemeyiz. Ama aynı zamanda orada depremden etkilenen ağır hasarlı binalar, dönüşüme girecek yapılar da var. Gitmek istemiyor insanlar. Büyükşehir Belediyesi ile Anzele Parkı’nda bir halk buluşması yaptık. Halkın beklentisi şuydu: ‘Tamam, Büyükşehir Belediyesi bu projeyi yapacaksa yapsın ama aynı zamanda bize sosyal konutlar tesis etsin, biz o evlere gidelim. Yapabiliyorsanız aileden birini istihdam edin. Biz kredi çekelim. O şekilde size karşı borcumuzu da ödeyelim.’ Mantıklıydı talepleri. Büyükşehir de orada gerekli notlarını aldı. Büyükşehir’in zaten sosyal konut yapmak girişimi var. Ama bu tasarruf tedbirleri nedeniyle 3 yıl boyunca bunu yapamayacağız. Ancak toplu konut projesini hayata geçirmek için yollar aranıyor. Tasarruf tedbirleri kapsamında neler yapabiliriz, bunun araştırması içerisindeyiz. Çünkü halkın bir daha mağdur edilmesini istemiyoruz.”
YOKSULLUK, HIRSIZLIK, FUHUŞ, UYUŞTURUCU
Sur sokaklarında insanlarla sohbet edip, “En büyük şikayetiniz nedir?” diye sorarsanız, şu cevabı alacaksınız: Hırsızlık, fuhuş, uyuşturucu.
Bu üçünün çıkış noktasını tahmin etmek ise zor olmasa gerek. Yoksulluk hırsızlığın, fuhuşun ve uyuşturucunun temel kaynaklarından biridir. Bu suçlarla mücadeleyi belediyenin tek başına yürütmesi pek mümkün değil. Ama yine de belediyenin yapabileceklerini vardır mutlaka.
Önkol, konuyla ilgili şunları söyledi: “Bütün bu saydıklarınız sistemin özel politikaları sonucu gelişti. Çünkü sistem, ‘Biz bu insanların beynini nasıl uyuşturabiliriz? Biz bu insanları eleştirel akıldan, politik bir çizgiden nasıl uzak tutabiliriz’ anlayışıyla yaklaşıyor uyuşturucuyu. Uyuşturucu kullanımı günden güne büyümeye, yayılmaya başladı. Bunu teşhir etmek gerekiyor. Belediye olarak bize burada ne düşüyor? Yakın zamanda stratejik planımızı tamamladık. İşte beş yıllık bir program çıktı. Çocuklarla, kadınlarla, gençlerle ayrı ayrı çalışma yürüttük. Bu çalışmanın sonuçlarını yakın zamanda göreceğimizi umut ediyorum. Kısa vadede yaptıklarımız da var elbette. Burada büyük spor kompleksleri yapabileceğin, sosyal çalışma üretebileceğin büyük alanların yok. Bir de tasarruf tedbirleri var tabi. Biz ne yaptık? Sokak çalışması yaptık. İşte Anzele Parkı’a oyun ringlerini götürdük. Müzik sistemini kurduk. Çocuklar doyasıya oynadı, eğlendi.”
Ama bu işlerin sürekliliği önemli, değil mi? Önkol, bu soruya şöyle cevap verdi: “Burada mekan tesisi kendini zorunlu olarak gösteriyor. Acaba düğün salonlarını alıp dönüştürsek ve gençler için alan mı hazırlasak, diye düşünüyoruz. Çünkü, az önce dediğim gibi, Sur’da gençlerin ve çocukların yararlanabileceği yeni bir kompleks açmak için yer yok. Ya da eski Diyarbakır evlerini gençler için kullanıma açacağız. Mesela az ileride gençlik merkezimiz var. Burada kültür sanat çalışmaları, müzikal çalışmalar yapılıyor. Gençler Güzel Sanatlar Fakültesi için üniversite hazırlıklarını burada tamamlıyor. Bu merkezleri birçok mahalleye yapabiliriz. Evet, gençler maddeye, fuhuşa sürükleniyor. Bunun nedeni de yoksulluktur, ekonomik krizdir. Aynı zamanda kendilerini ifade edebilecek alanların olmayışıdır. Bunun farkındayız ve bu sorunları gidermek için çalışmalarımız var.”
TARİHİ SUR İÇİN HAFIZA MÜZESİ
İnsanın belediye başkanı olduğu yerle ilgili bir hayali olmalı. Sivil toplum örgütü temsilcisi olarak Sur’da çalışmalar yürütmüş olan Önkol, belediye başkanı olarak nasıl bir Sur hayal ediyor acaba?
Önkol, “Çiçek gibi bir Sur istiyorum” diyor ve şunları ekliyor: “Çiçek gibi bir bölge istiyorum. Farklılıkların bir arada rahatlıkla yaşadığı, çocukların gerçekten sokakta eğlenebildiği, kadınların kendini güvende hissettiği, karanlık sokakların olmadığı, aynı zamanda kültürünü yansıtabildiği, hafızasının diri tutulduğu, dengbêj seslerinin duyulduğu bir Sur hayal ediyorum. Sur, bir hafıza müzesine sahip olsun istiyorum. Kafamdaki Sur böyle.”
‘2019’A KADAR SUR’U TOPARLAYACAĞIZ’
Sur’un çiçek gibi olması için belediyenin bütçesinin olması gerekiyor. Ancak Sur Belediyesi’nin de borçları var. Tasarruf tedbirleri de eklenince Sur nasıl çiçek gibi olacak?
Sur Belediyesi Eşbaşkanı Fatma Gulan Önkol, “Kaynak yoksa boş verelim demiyoruz. Kaynak arayışlarımız var” diyor. Kardeş belediyecilik projesini önemsediğini ifade eden Önkol, şunları söyledi: “Sur ilçesinde bir hizmet aksıyorsa bu Kayapınar’ın ya da Büyükşehir Belediyesi’nin de derdi olmalı. Kent bir bütün, birbirinden bağımsız değil. O nedenle bir proje ofisi oluşturduk. Uluslararası fon kuruluşlarına proje geliştirme fikrimiz var. Ayrıca üretimi esas alan bir çalışma yürütmek istiyoruz. Sur tarım ve hayvancılık bölgesi, bunu nasıl daha verimli hale getirebiliriz üzerine çalışıyoruz. Bir şekilde kanal bulup buranın ekonomisine yetecek, üretimi sağlayabilecek kaynaklar oluşturmamız gerekiyor. Sur halkı sosyal belediyecilik nedir, kayyımdan bu yana unutmuş. Ve 2024 yılındayız. 2029 yılına kadar Sur’u toparlayacağımızı düşünüyorum. Çünkü biz bu kenti, bu halkı seviyoruz. Kültürümüzü, kimliğimizi seviyoruz. Bütün farklılıkları seviyoruz, saygı duyuyoruz. Her adım halkı gözeterek atacağız.